Türkiye de son aylarda başlayan geçim sıkıntısı, insanların market ve temel gıda maddelerine alımda yüksek fiyatlar nedeniyle ulaşmaması ve bir de buna eklenen Tağşiş ve taklit, sağlıksız gıda eklenince insanların dengeleri bozulmaya başladı. Kanunların yetersiz kalması, herkeste silah olması, herkesin herkese kendisinin saldırıp cezalandırmaya çalışması, Hastanede Doktor ve sağlıkçılara saldırma, yolda sürücülerin birbirine saldırması, araçlarına hasar vermesi, hatta yaralama ve cinayetlere kadar varması. Üç kuruş para için bebekleri hastanede öldüren Doktor ve Sağlık personelleri, Özel Hastanelerde hastalara fazladan tahlil ve bir dizi çekimler yaparak devleti ve insanları dolandıranlar. Olay yerine giden Polislerimize saldırıp ateş açanlar ve Polislerimizi ağır yaralayanlar. Kadın Polisimizi öldürenler. İnsanlar düşünmeye başladı: “Nereye gidiyoruz. Sonumuz ne olacak?”
Yaşadığımız ülke veya şehirlerde Toplum olarak yaşıyoruz. Bu toplumlar da, tıpkı insan bedeni gibi karmaşık bir organizmadır. Bedenin sağlıklı işleyişi, her hücrenin görevini doğru yapmasına bağlıdır. Ancak bu sistemde bir aksaklık olduğunda, beden savunma mekanizmalarını devreye sokar. İşte trombositler, bu savunma mekanizmasının hayati unsurlarından biridir. Toplumda ise bu rolü, ahlak, değerler ve bireysel sorumluluk üstlenir. Ancak trombositler görevlerini yapamazsa, bedende kanamalar başlar. Peki, ya toplumun “trombositleri” yozlaşırsa?
Trombositler, bir damar yaralandığında hızla harekete geçer, hasarlı bölgeye yapışır ve kanamayı durdurmak için bir pıhtı oluşturur. Onların görevi, bedeni korumaktır; küçük bir yarayı büyütmeden kapatarak daha büyük felaketleri önlerler…
Toplumun da yaraları vardır: adaletsizlik, eşitsizlik, ahlaki çöküş... Bu yaralar, sağlıklı bir toplumda bireylerin ve kurumların sorumluluk almasıyla kapanır. Toplumun trombositleri, liderler, eğitimciler, sanatçılar, adil yöneticiler ve bilinçli bireylerdir. Onlar, yozlaşmaya karşı değerleri korur ve toplumu sağlıklı tutar…
Bazen trombositler görevlerini yapmaz. Ya sayıları yetersizdir ya da işlevleri bozuktur. Bu durumda beden kan kaybeder; sistem çöküşe geçer. Toplumda yozlaşma, bu duruma benzer. Yozlaşma, bireylerin ve kurumların sorumluluğunu terk ettiği, ortak değerlerin işlevsiz kaldığı bir süreçtir. İnsanlar olarak yozlaşmaya mı başladık?
Bir toplumda ahlaklı ve bilinçli bireyler azaldığında, yozlaşma hızlanır. Tıpkı kanın pıhtılaşamayıp akması gibi, toplumsal sorunlar büyür. Toplumun "pıhtılaşma mekanizması" olan liderler, yozlaşmış politikacılar veya çıkarcı bireyler olduğunda, sorunları çözmek yerine daha büyük yaralar açılır. Tıpkı pıhtının damar tıkanıklığına dönüşmesi gibidir...
Trombositler doğru çalıştığında, yara hızla kapanır ve beden eski sağlığına kavuşur. Toplum da kendini iyileştirme gücüne sahiptir. Doğru değerler, güçlü ahlaki liderlik ve sorumluluk bilinci, toplumu yozlaşmadan kurtarabilir…
Ancak trombositler tek başına yeterli değildir. Sağlıklı bir beden için dengeli beslenme, temiz hava ve düzenli bakım gerekiyorsa, toplumun da eğitim, adalet ve güven ortamına ve sağlıklı gıdaya ihtiyacı vardır. Toplumun trombositleri, bu değerler üzerinde inşa edilmelidir…
Bir bedeni ayakta tutan trombositler, bir toplumu da ayakta tutar. Ancak trombositler görevini yapmazsa, beden kan kaybeder ve yaşamı tehdit eden sorunlarla karşılaşır. Toplum da yozlaşma karşısında değerlerini kaybederse, aynı akıbetle yüzleşir.
Bu nedenle, her bireyin bir sorumluluk bilinciyle hareket etmesi, yaralara çözüm sunması gerekir. Çünkü toplumu iyileştirecek olan, herkesin kendi görevini yaptığı bir değerler zinciridir. "Devlet’in kurumları ve kanunları da toplumu ayakta tutmak için sağlıklı çalışması gerekir…