Geçtiğimiz hafta sonu tüm gözler Ankara’da AK Parti 8’inci Olağan Büyük Kongresi’nde idi. Erdoğan, oybirliğiyle yeniden AK Parti Genel Başkanlığına seçildi ve yaptığı konuşmada, “AK Parti kurulduğu günden bu yana 24 yıldır, kendini sürekli geliştirmeyi, yenilemeyi, değiştirmeyi, yükseltmeyi başaran bir siyasi teşekküldür” dedi. Cumhurbaşkanı, sadece seçimleri kazanarak değil, gönülleri kazanarak 22 yıldır iktidarda olduklarını ifade etti, muhalefeti de eleştirirken, “Batılı güçlerle kurdukları asimetrik ilişkilere güvenenler, Türkiye’nin değiştiğini, eski Türkiye’nin artık olmadığını kabullenemiyorlar” dedi…
AK Parti kongresinin, dünyada krizlerin devam ettiği, savaş tamtamlarının durmadığı bir dönemde gerçekleştirilmesi ve Erdoğan’ın yeniden Genel Başkanlığa seçilmesi elbette önemli mesajlar içermektedir. Örneğin Almanya’da yapılan seçimlerde sağın güçlenmesi, Fransa’da istikrarsız bir ortamın var olması, benzeri gelişmelerin diğer bazı ülkelere de sirayet etmesi, yabancı düşmanlığı, ekonomik sıkıntılar sürerken, istikrarın ne denli önem arz ettiği görülmektedir…
Türkiye’ye olan teveccühlerin arttığı, Türkiye’nin garantörlüğünü isteyen ülkelerin Türkiye’ye ne kadar güvendiklerinin bir göstergesidir. Türk milletinin binlerce yıllık ortak tarih, dil, din, kültür, medeniyet ve temelleri sapasağlam köklü bir devlet anlayışı üzerine inşa edilerek günümüze kadar ulaştığı gibi süratle devam etmektedir. Geçmişten günümüze kadar uzanan bu tarihsel süreçte bizi biz yapan en önemli unsurlar; sevgi, saygı, hoşgörü, dil, inanç, kültür, sanat, tarih, milli bilinç ve ortak kader anlayışımızdır. İşte bu değerler etrafında kenetlenmek, halkımızın ve milletimizin gücünü ve birlikteliğini pekiştirmektedir…
Hoca Ahmet Yesevi’nin izinden giden Yunus Emreler, Mevlanalar, Hacı Bektaş-ı Veliler ve nice gönül insanları, önce Türkistan’dan Anadolu’ya, oradan da Kıbrıs’a, Balkanlara ve dünyanın dört bir yanına ulaşarak, bu ortak değerleri yaymışlardır. Onların rehberliğinde şekillenen sevgi, saygı ve hoşgörü anlayışı, farklı coğrafyalarda yaşayan Türk topluluklarının kimliklerini korumalarına katkı sağlamıştır…
Bu yüzden kültürel mirasın yeni nesillere aktarılması, toplumun sürekliliğini sağlayan en önemli unsurlardan biridir.
Tarih boyunca oluşan ortak değerler, zamanla yeni kazanımlarla daha da güçlenmiş ve geçmişle gelecek arasında sağlam bir köprü kurulmasına vesile olmuştur. Bir milletin geleceği, işte bu köprünün gücüne ve sürekliliğine bağlıdır. Türkler olarak bizi biz yapan ortak değerlerimize sahip çıkmazsak, bu değerlerin zamanla aşınması kaçınılmaz bir tehlike hâline gelir. Şimdi ki Gençlerimize çok iş düşmektedir. Kültürel değerlerimizin erozyona uğraması da orta ve uzun vadede kimliğimiz için büyük bir tehdit oluştu…
Bu nedenle sevgi, saygı, hoşgörü, dil, inanç, kültür, sanat, tarih, milli bilinç ve ortak kader anlayışımızı korumalıyız. Özellikle eğitimli ve çalışkan kişiler, asılsız dedikodulara, kumpaslara ve haksız saldırılara maruz kaldıklarında ya kendilerini savunmak zorunda kalırlar. Ancak ne olursa olsun, yaşanan bu durumlar, kalitenin düşmesine yol açmaktadır…
Bazı kişiler, kişisel yetersizliklerini örtmek veya kendi statülerini yükseltmek için, potansiyel rakip olarak gördükleri bireylere karşı saldırılara geçerler. Bu bir siyasi hastalık mıdır?
Sonuç olarak, eğitimli, prensipli, disiplinli, çalışkan ve nitelikli bireyler kolay yetişmemektedir. Teknoloji ne kadar ilerlerse ilerlesin, her büyük başarıyı insan aklı ve emeği şekillendirir. Bir ülkenin en büyük zenginliği, iyi yetişmiş insan kaynağıdır. Bu nedenle hem kültürel ve ahlaki değerlerimize de sahip çıkmalıyız…
Tüm okurlarımız Ramazan-ı Şerifi Mübarek olsun…