Sosyal Güvenlik Bakanı, Başta belediyeler ve Ticaret insanlarının kazançlarının vergilerini vermemek yüzsüzlüğünü göstermelerine rağmen, Bakan, borçları var diyor ve Belediye Başkanları “bir kuruş borcumuz yok diyorlar. Kimin doğru söylediğini açıklanan listelerde görüyoruz…
Piyasada fiyatlar sürekli artıyor, pahalılık, her gün değişen maliyetler, hayat pahalılığı nedeniyle, alım gücü düşüyor. Her gün piyasanın yükselmesi nedeniyle insanların açlık sınırı altında yaşaması geçinmeyi zorlaştırıyor. Yılsonu gelmeden, kamu maaşları, asgari ücret, hayat pahalılığı oranında yeniden tartışılır hale geldi…
Maaşların düşük olması, piyasada hayat pahallılığı ve bir türlü düşürülemeyen fiyat yükselişleri, bu gidiş, gidiş değil, çare değil, alım gücünün artırılması, maliyetlerin düşürülmesi, bu kısır döngünün kırılması gerekmektedir…
Ekonomiyi yönetmek elbette zordur, radikal adımlar gerektir, uzun vadede kazanmak mı önemlidir, yoksa günü kurtarmak mı?
Bir kere daha, yeri gelmişken altını çizmek gerek;
Hayat Pahalılığı artışı, bir maaş zammı değildir, kaybedilen alım gücünün telafi edilmesidir. Kaybedilen bu alım gücü sadece kamu çalışanı, emekliler için geçerli değildir. Özel sektör çalışanları ve genel olarak tüm çalışanlar içinde geçerlidir. Herkes, tüm kesimler bundan olumsuz etkileniyor, alım gücü ve bununla beraber, yaşam kalitesinin de düşmesinden her kesim etkileniyor…
Uygulanan sistem bu, sistemi sorgulamak dururken, çalışan ve işvereni karşı karşıya getirmek, sorunu çözmediği gibi, kimseye fayda da sağlamaz. Herkesin alım gücünün yükselmesi ve yiyeceklere herkes ucuz fiyatla ulaşabilmelidir…
Türkiye de “Vergi Kanunları ile bazı kanunlarda değişiklik yapılmasına dair kanun teklifi, Resmi Gazete'nin 2 Ağustos tarihli sayısında yayımlanarak yürürlüğe girdi.”
Ekonomi çevrelerinin genel değerlendirmesi, ekonomi de kemer sıkma politikası uygulanacak ve bedelini yine vatandaş ödeyecek.
Zaten genelde de böyle olmaz mı?
Fakat farklı uygulamalar da var. Mesela; “Mükellefler nezdinde yapılacak yoklamalar sonucunda tespit edilen günlük hâsılat tutarlarının ortalaması alınarak mükelleflerin aylık ve yıllık hâsılat tutarları tespit edilecek. Bu şekilde tespit edilen hâsılat tutarları ile mükelleflerin faaliyette bulundukları döneme ilişkin beyan ettikleri hâsılat tutarları karşılaştırılacak ve karşılaştırma sonucu bulunan farkın yüzde 20'den fazla olması durumunda mükellefler, Vergi Usul Kanunu'nda yer alan "izaha davet müessesi" kapsamında izaha davet edilecek.”
Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, bu düzenlemenin amacını anlatıyor; “Geçen yıl 454 bin firma zarar beyan etmiş. Sembolik kar beyan edenleri de katarsanız, kurumlar vergisi mükelleflerinin yarısından çok fazlası maalesef vergiden kaçınmaya çalışıyor. Türkiye'de 2,6 milyon gelir vergisi mükellefi var. Geçen sene 1,2 milyon mükellefimiz zarar beyan etti. Büyük bir kısmının beyanları ile hâsılatları arasında inanılmaz uyumsuzluk var. Biz vatandaşımızın vergi yükünü artırmak istemiyoruz. Biz az kazanandan en az vergiyi almak için bir sistem kurgulayacağız ama çok kazananları uyarıyorum, vergi kaçırma, kayıt dışı çabalarının cezalarını ağırlaştıracağız, denetimleri sıklaştıracağız” diyordu...
Bakan Şimşek; “Vergide adaleti güçlendirmek için adımlar atmaya devam ediyoruz. Her bir vergi dairesine, 5 milyon lira ve üzerinde vergi borcu ve cezası bulunan mükelleflerin isimlerini kamuoyu ile paylaşacağız. Açıklayacağımız 'vergi yüzsüzü' listelerinde isminin yer almasını istemeyen mükellefler için eylül sonuna kadar zaman tanıyoruz.”
Kayıt dışılıkla ve vergisini ödemeyenlerle, borcu olanlara dair önemli adımlar. Hayırlısı olsun ne kadar başarılacak bilemiyorum…