Duyanlara, Duymayanlara, Soranlara, sormayanlara, Duyanlar duymayanlara söylesin! Ses sanatçısı Cengiz Kurtoğlu’nun söylediği bu şarkı dillerde viral olmuştu. Hatta Cumhurbaşkanı Erdoğan üzerine sözlerini değiştirerek tekrar yazan ve seslendiren Sanatçı Cengiz Kurtoğlu ile Cumhurbaşkanı Erdoğan Seçim Mitinglerinde sahnede birlikte düet yaparak söylüyordu. Çok güzel bir düette ortaya çıkmıştı. İzleyicilerden büyük alkışlar almışlardı…
Gerçekten Türkiye 100. Yılda, çağ atlayan dünya ülkelerine ayak uydurmuş ve Türkiye artık iletişim çağını yaşıyordu. Hatta ileri teknoloji ile ileri iletişimdi. Bir konudan habersiz olmama ihtimalimiz gün geçtikçe azalıyor. Dünya’da olanı biteni anında haber alıyorduk…
Televizyon, gazete, sosyal medya, e-posta, aile, arkadaşlar derken, haber veya bilgi bir şekilde bizlere ulaşıyor. İnternet ağının genişlemesiyle 7’den 77’ye derler ya evet aynen öyle herkeste bir cep telefonu her yerden haberdar olmaya çalışıyor. Yeni akıllı telefon uygulamalarında guruplarımıza, oradan da bilgi bir çırpıda bütün bir büyük ağlara iletiliyor. Derken konunun derinliklerine kadar inebiliyorsunuz. Böylece konudan habersiz kalmıyorsunuz. Ancak siz ilgilenmek istemiyorsanız ilgilenmezsiniz…
Eskiden sistem daha farklı çalışırdı. Duyanlar, duyduklarını duymayanlara söylerdi. Bir bilgi bir kişinin anladığı şekliyle bir diğerine, bir diğeri bir diğerine, doğal olarak biraz değişim oluyordu. İşin içerisinde anlam farklılıkları duygular, yorumlar derken olayın farklılaşması da çok zor bir olay halini alabiliyordu…
Şimdilerde, siyasi çalışmalarda, iş ilişkilerinde, duyurmak istediklerini, yönetim işlerinde, duyanların, duymayanların, duymayanların hangi yollarla duyması gerektiği çok kıymetlidir. Duyana kim söyledi? Duymayana kim söyleyecek?
İşte tam burada bu şeffaflık, çoğulculuk, katılımcılık gibi kavramları ortaya koyarken, ivedi konuların nasıl duyurulacağı, Halkın nasıl bilgilendirileceği da ayrı bir bölüm olarak dikkatlice ele alınması gerekiyor. Bilgi karmaşası akıl karıştırır. Güvensizlik zemini yaratacağı için bu konuyu çok iyi anlamalıyız ve anlatmalıyız…
Bazen bilmemek daha iyidir diye düşünebilirsiniz ama özellikle sizi rahatsız eden, mutsuz eden konularda ya da ilgilenmemek, çözüm değildir. Biliyoruz ama unutulmaması gereken en temel nokta bilginin büyük bir güç olduğudur. Bildiğin kadar güçlüsündür…
Yöneten bilmek ister. Yönetilen de ulaşılan bilgi de bazen duyanların ne anladığına bakmak gerekir. Gerçeklikten bağımsız olarak, siz bilgiyi istediğiniz kadar en yalın hali ile sunmaya çalışın, içerisine algı, duygu, vb. birçok şey eklenir. Sonuç çok kıymetlidir…
Peki, duyanlar duymayanlara nasıl anlatacak? Özellikle küçük toplumlarda bu tür bilgi aktarımı toplum içerisinde çok sık yaşanır. Bilinçli değildir. Herkes olan bitene kendinden anladığından ve duygularından biraz ekler, biraz çıkarır ve bazen sonuç gerçekle ilişkilendirilmesi zor bir hal almıştır…
Duydunuz mu? Diye başlayan cümleler her daim dikkatleri üzerine çeker. Burada ilginç bir şey oluyor temalıdır. Zor zamanlarda sorun olduğunda bu cümle başlangıçlarının sayısı artar. Hatta siz bir şey duymadınız mı diye eklemeler yapılır. En temelde doğru kanalları bilgi aktarımı için kullanmak çok önemlidir. Bu arada konuşulurken, konunun doğru şekilde konuşulması ivedidir. Özelikle kriz dönemlerinde krizi yönetebilmek için duyanların duymayanlara neyi nasıl anlattığını iyi okuması gerekiyor…
İşte yazımın başında da yazdığım gibi, Duyanlar duymayanlar, soranlar sormayanlar, bu yerel seçimlerde kazananlar ve yolsuzlukla görevden alınanlar. Şimdi kim kime nasıl anlatacak veya nasıl anlatıyor?